Gezegeni Dakikalara Bölmek: John Harrison ve Meridyenlerin Öyküsü

Horolojist, bu Muvakkithane çalışmasında sizleri horoloji tarihinin en önemli ve dönüştürücü hikâyelerinden birine götürüyor: John Harrison ve onun zamanla yarışan deniz saatleri.

18. Yüzyılda Bir Kriz: Boylam Problemi

1700’lerin başında Britanya İmparatorluğu, dünyanın dört bir yanına uzanan deniz filosunu yönlendirmekte büyük zorluklar yaşıyordu. Sorunun kalbinde boylam (longitude) problemi yatıyordu. Enlem (latitude) kolaylıkla belirlenebiliyordu; çünkü kuzeydeki yıldızlar sabitti. Ancak boylamı doğru hesaplamak için bir referans zamana ihtiyaç vardı. Eğer kaptan, yerel zamanı belirleyip aynı anda Londra’daki zamanı da biliyorsa, aradaki zaman farkından bulunduğu boylamı hesaplayabilirdi.

Ama… denizde zamanı doğru tutmak kolay değildi.

Çözüm Arayışı: Longitude Act ve Büyük Ödül

Bu sorunun çözümü için Britanya Parlamentosu 1714’te Longitude Act adlı bir yasa çıkardı ve problemi çözene tam 20.000 sterlinlik (bugünün milyonlarca pound’u) bir ödül vadetti. Bilim insanları ve mucitler, gökyüzünü gözlemleyerek ya da karmaşık astronomik tablolarla çözüm ararken, Lincolnshire’lı marangoz ve saat ustası John Harrison, farklı bir yaklaşım önerdi:

“Neden gökyüzüne bakmak yerine, zamanı yanımızda taşımıyoruz?”

John Harrison (1693–1776), klasik eğitim almamış, kendi kendine öğrenmiş bir zanaatkârdı. Ahşapla saat yapımını öğrenmişti ve en başından beri onun için saatçilik sadece zaman değil, aynı zamanda mükemmellik ve istikrar demekti. Denizcilik problemlerini çözmeye çalışırken, geleneksel deniz saatlerinin neden başarısız olduğunu çok iyi anladı:

Yağlama sistemleri deniz koşullarında bozulur.

Salınımlı sarkaçlar, gemi sallandığında düzgün çalışmaz.

Metal genleşmesi sıcaklık değişimlerinde zaman sapmasına neden olur.

Harrison’ın Devrimi: Deniz Saatlerinin (Marine Chronometers) Evrimi

Harrison, çeyrek yüzyıl sürecek çalışmalarının sonucunda dört büyük saat üretti: H1, H2, H3 ve nihayetinde H4. Her biri bir öncekinden daha karmaşık ama daha hassastı.

⏱ H1 – 1735

  • Çift balans çubuğu kullandı.
  • Sarkaç yerine yaylı sistem vardı.
  • İlk defa, sıcaklık değişimlerini telafi eden yapılar entegre edildi.

⚙ H3 – 1759

  • Bimetalik yaylar sayesinde sıcaklık kompanzasyonu.
  • Friction roller gibi yenilikçi parçalarla sürtünme azaltıldı.
  • Ancak hâlâ istenen hassasiyete ulaşamadı.

⭐ H4 – 1761

  • Görünüş olarak cep saatine benziyordu.
  • Yüksek frekanslı, yaylı denge çarkı kullandı.
  • Denizde test edildiğinde, 81 günlük Jamaika seferinde sadece 5 saniyelik sapma gösterdi. Bu, neredeyse kusursuzdu.
SaatYapım YılıÖne Çıkan ÖzelliklerBaşarı Düzeyi
H11735Yaylı mekanizma, çift balansDenemelerde başarılı ama çok büyük
H21741Daha sağlam yapıTeorik sorunlar vardı
H31759Bimetalik yay, yeni mekanizmaHedefe yakın ama yetersiz
H41761Cep saatine benzer yapı, yüksek hassasiyetBoylam problemini çözdü

Saatçilikte Dönüm Noktası

Harrison’un saatleri sadece denizcilik için değil, horoloji sanatı ve bilimi için de devrim niteliğindeydi. Onun katkılarıyla:

  • Zaman ölçümünde hassasiyet yeni bir standarda kavuştu.
  • Sıcaklık kompanzasyonu, balans çarkları, ve yay teknolojisi gelişti.
  • Portatif ve güvenilir saat fikri yaygınlaştı.
  • Mekanik saatlerin hem bilimsel hem de sanatsal bir zanaat olduğu kabul gördü.

Uzun Bir Mücadele

Ne yazık ki Harrison, ödülünü kolayca alamadı. Saatçilik loncaları ve bilim çevreleri onun mekanik çözümlerine başlangıçta direnç gösterdi. Royal Society ve diğer otoriteler astronomi temelli çözümleri tercih ediyordu. Ancak George III’ün müdahalesiyle Harrison, 80 yaşına geldiğinde ödülünün büyük kısmını alabildi.


Horolojist’ten Bir Not

John Harrison’ın hikâyesi, zamanı doğru ölçmenin yalnızca teknik değil, aynı zamanda kültürel bir devrim olduğunu gösteriyor. John Harrison’ın saatleri yalnızca denizciliği kurtarmadı; aynı zamanda dünyanın zaman anlayışını da dönüştürdü. Harrison sayesinde boylam probleminin çözülmesi, bir meridyenin sıfır noktası olarak belirlenmesini mümkün kıldı. Nihayetinde, 1884 yılında Washington’da toplanan Uluslararası Meridyen Konferansı ile, Britanya İmparatorluğu’nun gücü ve Harrison’ın mirası sayesinde, Greenwich Gözlemevi’nden geçen meridyen “sıfır boylam” (Prime Meridian) olarak kabul edildi.

Bu kararla birlikte:

  • Dünya 24 saat dilimine bölündü.
  • Zaman “dakika”lara göre uluslararası biçimde tanımlandı.
  • GMT (Greenwich Mean Time), küresel saatin referansı haline geldi.

Bugün bile GMT saatleri, havacılıktan deniz taşımacılığına, hatta lüks saat tasarımına kadar Harrison’ın açtığı yolda ilerlemeye devam ediyor. Modern saatlerdeki çift zaman dilimi (dual time), GMT bezelleri veya UTC komplikasyonları, hep o ilk deniz saatlerinin ve Harrison’ın hassasiyet takıntısının birer yankısıdır.

Sanat, bilim ve kültür; bu zaman haritalandırmasından derinden etkilendi. Kültürel hafızamızda “zamanı bilmek” artık yalnızca güneşe değil, Greenwich’e ve onun üzerinden akan hayali çizgilere bağlı hale geldi. Zaman, bir bilim olarak somutlaştı; fakat aynı zamanda insan eliyle çizilmiş bir otorite, bir düzen, bir sembol haline geldi. Ve bu sembolün ardındaki usta ellerden biri, hiç kuşkusuz John Harrison’dı. Bu Britanya taşralısı marangozun azmi, inovatifliği ve zanaatkârlığı, horolojiyi sadece saat yapmakla sınırlı görmeyenler için şüphesiz ki son derece (ya da ilk derece) ilham verici.

***

Konuyla ilgilenen denizcilik ve de saatçilik meraklılarına önerdiğimiz kitap, bilim tarihi yazarı Dava Sobel’in kaleminden çıkma “Longitude: The True Story of a Lone Genius Who Solved the Greatest Scientific Problem of His Time.”